Konursu Kasabası Kültürel Web Tanıtım Sitesi
  Evliyalar Yurdu Bayburt
 

DOĞUDA BİR BELDE

EVLİYALAR YURDU BAYBURT

                                                                                         Hüseyin Rahmi KILIÇ

            Bu yazı 21 Şubat 1973 tarihli “Bayburt’un Sesi” dergisinde yayınlanmıştır. Yazarın olmadığına dair hüküm yürüttüğü bazı şeyler kısmen de olsa gerçekleşmiştir; ama yeterli değildir. Bundan dolayıdır ki yazının içeriği  bir bakıma güncellik arzetmekte olduğundan sitemizde yer vermeye karar verdik.

            Yiğitlerin kükreyişinde, anaların ninnisinde, evliyaların ruhunda, aşıkların sazında sembolleşen Bayburt ve onu abideleştiren Kop… Çoruh nehrinin doya doya öptüğü altın başakların cenneti ovadan bulutlara doğru yükselir.

            Selçuk kartallarının yuvası, Bayburt kalesinde başlayan büyük kurtuluş destanının mısraları yine Kop yiğitleri abidesi olarak devam eder. Coşkun yüreklerin hünerli ellerinde şekillendirdiği oyası, danteli ile renklerin zevkini şehit cengâverlerin kanından alıp bayrak yapan yiğit analarının, “ Allah Allah” diye, Allah’ın huzuruna varan o mübarek ölmeyen ruhlar, Koplar’dan doğan güneşle Ay Yıldızı hediye ettiler.

            Sevgili okurlar, işte sizlere Doğunun şehit kanı kokan, hak ve adalet aşkı dolan güzel Bayburt’u ne kadar anlatsam gerçeği ifadeye bu satırlar kâfi gelmeyecektir.

            Böylesine nam almış bir cünbüşünde, elbette çalışkan, vatansever Bayburtlu filizlenecektir. Kaynağını Hüseyin Danışmendi, Ahilerden Ahmet Zencânî, Şeyh Veysî hanedanının oğlu Sultan Ali Çelebi, Şeyh Necmettin, Sadrüşşeria ve Emelûddin Muhammedlerden alan kültür pınarı, hâlâ o günkü gibi gür akar. Ben bu akışta hepiniz gibi Bayburtlu Zihnî’yi kana kana içtim:

Vardım ki yurdundan ayağ götürmüş

Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı

Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş

Sakiler meclisten çekmiş ayağı.

Mızraplar, bu gönül fatihlerinin elinde belki de hiç  bir yerde Bayburt’daki kadar vurmadı tellerine… Aşıklar sofrasında, içtiğim kanamadığım, çok yediğim fakat bir türlü doyamadığım Bayburt’u anlatmak zevki biter mi hiç ?

Yolunuz doğuya düşerse, Bayburt olsun son durağınız. Bereketli toprakların sunduğu altın başaklı bukette, alın teri, konuk severlik, yiğitlik hülâsa tek anlamı ile insanlık bulacaksınız.

Tabiatın tarihle birlikte sunduğu cömertçe güzelliği, bir talihsizlik gölgeler. Bayburtlu, baba yadigârı pulluğu ile tarlasını sürerken bu gün bile yakıt olarak tezeği kullanır. Medeniyetten gereği kadar payını alamamış olmanın üzüntüsünü yıllar yılı çeker. Oysa mümbit toprakları, çağlayan nehirleri vardır Bayburt’un. Teknoloji girdiğinde doğuda büyük bir tarım sanayîinin doğuşu gerçekleşecektir. Yedi ili besleyecek tahıl ambarı olarak görürsünüz Bayburt’u.  Bayburt hayvancılıkta da söz sahibidir. Ama özlemini çektiği modern sanayîin yokluğu, bir türlü istediği hedefe ulaştıramamıştı o serhatlar şehrini.

Devlet, doğunun bu güzel kentinde tarımı en iyi şekilde yapma olanağına sahiptir. O kadar sahiptir ki, ne su derdi, ne de toprağın verimsizliği gibi engeller olacaktır. Benim şu anda hatırlayabildiğim kadarı ile Bayburt, her şeyden önce Çoruh nehri üzerinde bir baraja kavuşturulmalıdır. Hârâlar, tohum istasyonları ve yem fabrikası kurularak hayvancılık geliştirilmelidir. Hele modern hayvan sağlığı bakımından gelişmeye çok ihtiyaçlıdır.

            Bayburt’un övünülecek bir geçmişi vardır. Bu, kahramanlığı ve çalışkanlığı ile olduğu kadar, kültürlü oluşu ile de önem kazanır. Bu günün Bayburtlusu devlet hizmetinden yoksun olmanın ağır yükünü, sahip olduğu kültürle hafifletebilmektedir. Okur yazar oranının kıvanç verici bir düzeye ulaşması, kendi başına bilinçli olarak çalışmasının en bariz örneğidir. Bayburtlu, tarihte zorbaya karşı yaptığı savaşın doğruluğuna inandığı kadar, cahilliğe ve tembelliğe karşı yapılacak savaşın kutsallığına da inanır. Bugün yurdumuzun dört bir yanında çeşitli işlerde görev almış ve yine üniversiteleri doldurmuş yüzlerce Bayburtlu, kültür inancını, en iyi şekilde yürütmüyor mu ?

            Bayburtlular, geleneklerine sahip çıkmasını bilen, geçmişine saygılı insanlar olarak da büyük önem kazanır. Türk sporunun sembolü ciritin, yiğit delikanlıların at üstünde çevik hareketleri ile bu gün sadece Bayburt’ta oynandığın dersek mübalağa etmemiş oluruz. Davulların gümbür gümbür dövüldüğü er meydanlarında, dadaşın heybetli mertlik ve dostluk sembolü olarak dalga dalga ruhlarda dolanır.

            Anaların, babaların ve kaytan bıyıklı kardeşlerin birleştiği ilâhi sevgide, 1918’in 21 şubatında bir kuvvet doğmuştu. Kop dağı, dağ olalı böyle bir kuvvetle inlemedi. Kızıl yılan, ezilen başının acısını bir daha derinden hissetti… Bayburtlular, milis kuvvetleri, “ Allah Allah” sesleri ile zafer çığlıkları atarak Ay Yıldızlı bayrağımızı kalenin burcuna diktiler. Genç, ihtiyar bütün Bayburtlu, kurtuluşu kutlarken, Allah’a şükürlerin ilâhi sesini minarelerde sevinç duaları ile dile getiriyordu. O gün, karlı bir 21 şubat günüydü. Soğuktan donan umutlar, büyük bir imanın ateşi ile eriyiverdi. Bayburt Türk olarak doğmuştu, işte yine Türk olarak kalıyordu.

            Şimdi 2007nin 21 şubatı, o günün canlılığından zerre bile kaybetmediği heyecanı ile Bayburtlu dadaşların şenlik yaptığı kurtuluş bayramıdır. Ben bu büyük sevinci devletimizin elinin Bayburt’umuza uzandığını gördüğüm gün daha çok yaşayacağım. Umudum, şubatlardan birinin 21’inde güzel Bayburt’un bütün teknolojik imkanlara kavuşmuş olduğunu görmemdir.

            Büyük bayram kutlu

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol